Message:

10:58pm 03-01-2017
A.Yüksel Şanlı er
Yutuğ

İncirim var, pekmezim var satmaya
Kimse sormaz, ben ‘de döktüm yollara
Beş param yok cepte, bindim eşşeğe
Cep delik cepken delik, çıktım yola.

fâilâtün - fâilâtün – fâilün

A. Yüksel Şanlı er
2.Mart 2017
10:57pm 03-01-2017
A.Yüksel Şanlı er
Yutuğ

İncirim var, pekmezim var satmaya
Kimse sormaz, ben ‘de döktüm yollara
Beş param yok cepte, bindim eşşeğe
Cep delik cepken delik, çıktım yola.

fâilâtün - fâilâtün – fâilün

A. Yüksel Şanlı er
2.Mart 2017
8:39pm 02-28-2017
A.Yüksel Şanlı er
Oturur insanın hasret yüklü bağrına.

Bir yol düşünün!
Bağrında taş alnında nal izleri olan.
Bahar gelsin.
Taşlar arasında, mor sümbüller açan ve tezekler kokan
O yol!
İniltilerin, cinlerin hayallerin yoludur.

Siz hiç böyle bir yolda yürüdünüz’ mü?
Hayaller, kurduğunuz!
Hiç yolda giderken, korktuğunuz oldu’ mu acaba karanlıkta!
Suların sesinden.
Geceyle oynaşan, ağaçların koyu karanlık gölgelerinden!
Ve!
Guguk kuşlarından.
Fakirlikten, yoksulluktan.
İşte o korkudur, insanı gurbet ellere yollayan.
Diyar, diyar, dolaştıran…

Keşke olmasaydı.
Yollamasaydı.
Pembe hayaller yerine, gerçekler yaşansa!
Sevdalar yaşansa, kavuşmalar olsaydı.
İnsanlar yollarda birbirine şaka yapsaydı, enselerine vursaydı.
Yaşamak belki daha zevkli olur.
Belki’ de, insanları kendi yerinde krallar gibi yaşatırdı.
Olmadı, olamadı.

Evlat!
Yabancı diyarlarda, ölmek zor gelir hasret çeken insana.
Hep doğduğu toprakların düşünü kurar.
Buram, buram hasret kokarken ölüm döşeğinde.
Toprak kokar burnuna.
Memleket toprağının kokusunu duyar.
Ve!
Ölüm tez gelir.
Oturur insanın, hasret yüklü bağrına.

Evlat!
Gurbete çıktıysan dönüşün olsun.
Ekmeğini paylaştığın, komşuların olsun!
Ensene yollarda vuranın!
Arkadaşın olsun!
Sebze meyve yetiştirdiğin, birazcık’ da, toprağın!
Ve bir’ de,
Mezarında, memleket toprağın olsun.
Bunu unutma.

28 Şubat 2017
Ahmet Yüksel Şanlı er
4:07pm 02-26-2017
A.Yüksel Şanlı er
Hasret Yangını

Bu ne hal Ermenek, başım önümde
Düşünüp dururum, senli zamanı
Bir hasret yangını, kor’ ken şu bende
Su döksen söner’ mi, hasret yangını.

Memleket aşkıyla, içim yanarken
Kim tutar kolumdan, kurtarmak için
Kor olmuş yüreğim, yanıp dururken
Su döksen söner mi hasret yangını.

Baharla kokardı, bağlar bahçeler
Açardı her bağda, sümbül çiçekler
Bentleri yıkardı, hırçın dereler
Su döksen söner’ mi hasret yangını.

Nal sesin duyulsa, taş toz yollarda
At eşşek kişnerdi, zümrüt bağlarda
Yanmışsa kor yürek, söyle bir aşkla,
Su döksen söner’ mi hasret yangını

Boy vermiş ekinler, bahar gelince
Yan gelip yatardı, çamur yerlere
Bir söyle başaklar, dolgun haldeyse
Su döksen söner mi hasret yangını.

Her bahar karları, varken dağların
Giderdik dağlara, her yıl baharın
Burnumda tüterken, pınar başların
Su döksen söner’ mi hasret yangını

Etrafta tüterken, bahar kokusu
Kul Yüksel oldum der, ahret yolcusu
Burnumda tüterken her yerin kokusu
Su döksen söner’ mi hasret yangını

26 Şub. 17
Ahmet Yüksel Şanlı er
8:49pm 02-25-2017
A.Yüksel Şanlı er
Atam

Ağlıyorum.
Ağlıyorum Atam, içim yanarak
Size layık olamadık.
Yaşatamadık, devrimlerini.
Ulaşamadık istediğin medeniyete hala.
Ne yazık, hala;

Utanıyorum.
Senin huzurunda seni saygıyla anarken…
Öğrenemedik, senin değerini
Bilemedik.
Bizler için, neler düşündüğünü
Ne yazık, hala;

Ağlıyorum.
Ağlıyorum Atam içim yanarak.
Size layık olamadık diye,
Yaşatamadık devrimlerini diye,
İstediğin medeniyete ulaşamadık diye,
Ne yazık hala;

Utanıyorum…
Senin huzurunda seni, saygıyla anarken
Öğrenemedik senin değerini,
Bilemedik,
Bizler için, neler düşündüğünü,
Ne yazık hala;

Kendime kızıyorum.
Seni yeterince öğretemedim diye, çocuklarıma
Yokluktan bu ülke nasıl kuruldu diye, nasıl savaşlar kazanıldı diye
Ne şartlar altında kuruldu, bu bağımsız laik cumhuriyet diye.
Bunları,
Burunları bir karış, havada olguma kızlarıma...
Af et, atam…
Af et bizleri.

Çıkaramadık içimizden senin gibi bir lider.
Siyaset adamı bir askeri deha,
Senin gibi vatan askıyla yanan bir önder;
Af et, Atam.
Derdimi bunları, anlatamadım senden başkasına
Bağışla Atam…

Ahmet Yüksel Şanlı er
Şubat 2011
7:42pm 02-25-2017
A.Yüksel Şanlı er
Buruk sevinç

İçim acıyor.
Gözyaşı dökemiyorum, içimdeki mutluluğa.
Bir tarafta acım var bir tarafta içimi acıtan mutluluğum
Düşünüyorum, kara, kara.
Düşünmek fayda etmiyor yarama

Buruk bir sevinç var içimde.
Kanatları kırılmış bir kuş misalidir halim.
Pişmanlığım dersem oturmuş, yüreğimin ortasına
Elim kolum kalkmaz halde.
Üzülmekten başka, bir çare gelmiyor aklıma.

Gözlerimde, birkaç damla yaş
Döküyorum onları, kimseler görmeden yüzlerimden
Yine içimi acıtan üzüntü, yine içimi acıtan yakıp kavuran üzüntü
Ve pişmanlığım.
Buruk mutluluklarım varken içimde!
Şükrediyorum Allah’ a.
Buruk bir sevince aldanmış yüreğimle…

25 Şub. 17
Ahmet Yüksel Şanlı er

7:32pm 02-25-2017
A.Yüksel Şanlı er
Sultan der’ ki!

Sultan der’ ki ben alayım
Gül dalında, bir koncayım
Dağa taşa, güz gelince,
Gökyüzünde bir turnayım.

Sultan der’ ki, ayak yalın
Gidiyoruz, yağır köye,
Bahar geçmiş gelmiş yazın
Gidiyoruz, güle, güle.

Sultan der’ ki şu kim ola
Erken çıkmış gider yolda
Yoldaş olmuş ben giderim
Bu yollarda, dura, kalka.

Sultan der’ ki yaklaş hele
Sen yolcusun dey ver, nere
Bakıyorum heyben sırta
Gidiyorsun, yalnız yine.

Sultan der’ ki, yolun çok’ mu?
Heybendeki, altın kum’ mu?
Yorgun argın gidiyorsun,
Yükün ağır, hem de zor’ mu?

Sultan der’ ki yolum uzun
Hem çok zordur, bana sorun
Gidiyorum gece, gündüz
Gelmek bilmez, sonu yolun.

25 Şub. 17
Ahmet Yüksel Şanlı er
9:46pm 02-11-2017
A.Yüksel Şanlı er
Bir aşk, öyküsü

Gençlik çılgınlıktır.
Gözlerin görmediği gönüllerin laf dinlemediği yıllardır.
Bir kımıldama, bir hevesle başlar aşklar.
Sonra oluşur.
Sevişmeler, çılgınlıklar tutkular.
Ve!
Gözleri kör eder, arzulardan doğan çılgınlıklar.
Ve gün gelir!
İnsanın dünyasını karartır, bazı pişmanlıklar.

Bir bahar, günüydü.
Her şey bir hevesle başlamıştı.
Onlar içindeki arzuyu, çocuk oyuncağı sanmışlardı
Arzuların çılgınlığa ulaştığı,
O gün sevdi sevişti ve sevildi sandı kendini.
Düşünememişti, yanıldığını…

Aylar geçmişti aradan
Ve!
Zehir olmuştu ona, mayıs haziran, geçmek bilmeyen zaman.
Ve o günden sonra yoktu, onu ne arayan ne soran.
Gölge düşmüştü aşka.
Sadece çirkin bir dedi koduydu, ortalıkta dolaşan.

Ve sonra!
Çaresizliğe düştü, boş verdi kalbine gömdüğü aşka
Uydu, zamana.
Gençliği, aşk uğruna heder olmadan!
Ve aşk, bitti.
Gününü gün etti, hep yaşadı içindeki hayatla.
Yaşadı’ da ona yaşamak denirse, aşk uğruna kurban olan.

12 Şub. 17
Ahmet Yüksel Şanlı er
8:49pm 02-10-2017
A.Yüksel Şanlı er
O, benim babamdı.

Bir boşlukta, sallanır gibiydi.
Dalgındı.
Öylesine oturmuş, hareketsizce bakıyordu.
Elinde, sigarası
Dalgın, dalgın güneşin battığı yere doğru.
Sessizlik, içinde.

Ayak seslerimi bile, duymamıştı yaklaştığımda.
Yaklaştım.
Nefesimden geldiğimi anladı döndü, işte o zaman baktı bana.
Sen mi geldin oğul dedi, kısık bir sesle.
Baktım gözlerinde hala, dökülmemiş yaşlar vardı.
Görmemiş gibi yaptı sildi, elinin tersi ile.
Güneşin battığı, yere bakarken, o
Sessizlik, içinde.

Çok derin, düşünceli bakıyordu.
Döndü.
Gidince bir daha dönemeyeceği yere doğru sessizce bakarken.
Baktığı yönü gösterdi.
Bir ben kaldım yaşıtlarımdan o yere gitmeyen, dedi bana.
Anlamıştım onun, neden baktığını!
Sessizlik, içinde.

O, o benim, babamdı.
Hayatının son baharında, o yalnız kalmıştı.
Ne, yapsam hayır derdi!
Yaşadığı yerinden, malım mülküm var der’ de ayrılmazdı.
Zalim görünüşlüydü, yüreği yufkaydı.
Kendi kendine, öleceği günü bekledi, baktı durdu güneşin battığı yere
Hep pencere önünde bekledi, öleceği günü.
Sessizlik, içinde.

A. Yüksel Şanlı er
9:23am 02-09-2017
A.Yüksel Şanlı er
Hüzün dolu gözlerle, anıları düşlerken
Geçmişime ağladım, hüzün dolu ben yine
Dökülürken geçmişim, gözlerimin önüne
Bırakmışım kendimi içimdeki rüzgâra

İçimdeki fırtına, hiç dinmeden eserken
Alır bir yel götürür, çoktan geçmiş yıllara
Geçmişimi yaşarken gözlerimde yaşlarla
Bırakırım kendimi içimdeki rüzgâra.

Dolaşırken anılar, gözlerimin önünde
Hayal meyal her biri geçip gider önümden
Geçip gitmiş her yılı düşünürken içimden
Bırakırım kendimi, içimdeki rüzgâra.

Gözü yaşlı düşlerken, hayal olan yılları
Düşünürüm ağlarım, hüzün dolu halimle
Güzel çirkin anılar dün gibiyken önümde,
Bırakırım kendimi, içimdeki rüzgâra.

Kul Yüksel’ m derdimi, açıversem birine
Yaşadığın yeterdir derdir herkes şu bana.
Böyle sözler gider’ de çoğu zaman ağrıma
Bırakırım, kendimi içimdeki rüzgâra.

09 Şubat 2017
A. Yüksel Şanlı er
8:26pm 01-20-2017
A.Yüksel Şanlı er
Firakın ateşi

Ey benim güneşim ayım
Canımdan çok can yoldaşım
Sen evden çıkıp gideli
Sensiz yenmez oldu aşım.

Firakın yakarken beni
Unutmak mümkün’ mü seni
Sen evden gittin gideli,
Kaşık görmez oldu aşım.

Bıraktın’ da, tek başıma
Kimse gelmez oldu yanıma
Kaldım ben’ de, tek başıma
Sıkılıp durmakta canım.

Ey canımın, can yoldaşı
Buldun’ mu, makberde aşkı?
Bir bilsem, bulmuş’ un aşkı!
O zaman, sıkılmaz canım.

20 Oca. 17
Ahmet Yüksel Şanlı er
7:40pm 01-07-2017
A.Yüksel Şanlı er
Unuttum gülmeyi

Yürü dedi, gönlüm.
Yürüdüm…
Soğuktur, ayazdır demeden.
Oysa zaman yorgunuydum, üşüyordu ellerim
Ve!
Titriyordum, giderken.
Sonra!
Düşlerime karışıyordu, yolun parıltılı ışıkları
Sessiz, yürürken.

Dikkat çekiyordu, dalgınlığım.
Kalkmıyordu.
Gelip geçen selam verse’ de yerden, o gün düşünceli başım.
Savaş mahsulü, yetim çocuklar gibi
Anılarımdaydı, aklım.

Ahır kaçkını, at gibiydim.
Bazen yürüyor, bazen koşuyordum güneşi tutarcasına
Ve!
Yanımdaki sessiz komşumdu yoldaşım.
Yine, de!
Anılarımdaydı, aklım.

Ah, anılar ah..
Bela oldun, şu yaşlılığımda bana.
Düşünsem bir türlü, düşünmesem bir türlü sizleri
Ne olur, ne olur gelmeyin aklıma
Ben gayrı!
Unuttum, gülmeyi.

07 Ocak 2017
Ahmet Yüksel Şanlı er
7:49pm 01-06-2017
A.Yüksel Şanlı er
Sebepsiz endişeler.

Yine sebepsiz endişeler içindeyim.
Bu gün.
Vesveselerle yüklüdür halim.
Ağır başlı gölgeler dolaşmakta etrafımda
Ve!
Taş kesti yine, gözlerim.
Gözlerim bu gece, karşımdaki ilah gibi yükselen, Selvilerde dalgın.
Ruhum kuşkuları içinde yorgun.
düşünüyorum..

Kül rengine boyandı gökyüzü.
Alev, alev.
Gecenin ikinci yarısındayım.
Şehri doldurdu, ateş böceklerinin olanca kalabalığı
Geceyle oyun oynamakta.
Bu şehir!
Bu şehir, kuzey rüzgârın uğultusu altında çaresiz
Üzüntülü, ağlamakta.

Ayaz çıktı.
Kayboldu şehir kaynaşan kükürt sarısı bulutlarda gecenin ikinci yarısında
Ve ben üşüyorum.
Üşüyorum, dalgın bakarken Selvilerin gölgesindeki mahallenin karanlıklarına
Bu gölgeler bu Selviler
Ah,
Bu gece bana, ölümü hatırlatmakta.

01 Ocak 2017
Ahmet Yüksel Şanlı er

7:04pm 01-06-2017
A.Yüksel Şanlı er
Dedem ve kayıp altın hikâyesi

Rahmetli annem sağlığında, çok zaman babasının zenginliğinden ve kaybolan altınlarından bahseder biz çocuklarına anılarını anlatır dururdu.
Anlattığına göre, annemin babası olan adını taşıdığım dedem Ahmet Mısır’ da askerlik yaptıktan sonra, askerliğinin bitiminde eve döndüğünde o günün şartlarında birçok miktarda altın ve gümüşlerle eve dönmüş.
Askerlik dönüşü Mısır’ an getirdiği altınları, annem rahmetli olmadan önce bizlere anlattığına göre, hala evimizde bulunan bizzat gördüğümüz boş sandık içinde sakladığını bu sandığı kendi özel odasında kilit altında tutarak, buradaki altınları zaman, zaman bozdurarak mal mülk ve harcamalarına kullandığını anlatırdı.
Bazen’ de annemin babasının bu Mısır’dan getirdiği altınları koyduğu sandıktaki yerinden çıkartıp, dişlerinin arasına alarak onları teker, teker sıkarak hangisinin gerçek altın hangisinin sahte altın olduğunu dişleriyle kontrol edip saydıktan sonra onları tekrar yerine koyduğunu anlatırdı.
Aynı olayı, annemin baba tarafındaki ailesinde bir iç güveysi olan daha sonra iç güveysi iken dedem tarafından rahmetli annemle evlendirilen, rahmetli babam Mehmet’ de bahseder olayı doğrulardı.
Bizlere anlatılan bu olayın olduğu yıllar, rahmetli annemin henüz sağ olduğu zamanlar olup, yine o yıllarda onun gibi sağ olan ve bizlere devamlı anılarını anlatan Yemen gazisi İsmail dayının ve yine rahmeti babamın sağlığında anlattığı yıllardır’ ki, bire bir bizzat bunların ağızlarından olayları işittim.
Anlattıklarına göre, burada anlatacağım olay, Osmanlının savaşlardan mağlup çıkıp, ülkede savaşların sona ermek üzere olduğu Cumhuriyetin kurulma dönemine rastlayan yıllarmış.
İşte bana anlatıldığına göre, ülkede bir taraftan Cumhuriyet idaresi kurulmaya çalışılmakta, Misak-ı milliye çalışmaları devam etmekte, bir taraftan’ da ülkede rejim değişikliğini istemeyen dış iç mihrakların kışkırtmaları sonucu çeşitli yerlerde çıkan isyanlarla uğraşılmaktaymış.
Rahmetli annemin ve diğer yakınlarımın ve sonra rahmetli babamın bizlere anlattıklarına göre olayın geçtiği zaman böyle bir zamanmış.
Ülkemizin çok yerinde olduğu gibi, o yıllarda bizim Ermenek denen ilçemizde’ de Delibaş Mehmet denen şeriat ve padişah yanlısı Bozkır ilçesinden çıkma, Delibaş Mehmet’ e bağlı, asi guruplardan Aslan Mehmet adındaki kişi ve onun yanındakiler Ermenek ilçesine Şehrin Keben dibi denen yerinden şehri kuşatmak üzere saldırıya geçmişler.

Bu isyanda Aslan Mehmet tarafından dedem yani annemin babası Keben dibinde öldürülmüş bu isyanda ölenlerin çoğu gibi, cenazeleri Ermenek ilçesinin Mut tarafından girişinde bulunan, Musalla mezarlığına defin edildiği benim küçüklüğümde bir bayram arifesinde babamın beni de yanına alarak buradaki mezarını ziyareti esnasında öğrenmiştim.
Bu mezarlıkta “önceki yılları ben bilmiyorum” daha sonraki yıllarda bizim oralara yağmur yağmadığı yıllarda, yağmur duasına çıkılan bir futbol sahası büyüklüğünde yüksek kayalıkların dibinde düz bir alan vardı.
Hiç unutmam dedemin mezarı bu alanın güney kısmında büyük bir kaya vardı o kayanın hemen güneyinde pırnal çalılıklarının içinde bir mezar vardı. Rahmetli babam bu mezarın isyanda öldürülen annemin babası rahmetli dedeme ait olduğunu söylerdi.
Bu mezarlıkta ne annemin ne de babamın sülalesinden bu delibaş isyanında ölen dedemin mezarından başka, akrabalarımızdan hiçbirinin mezarı yoktur.
Diğer akraba mezarlarının hepsi, Yassı Kaya mezarlığındaki büyük sakız ağacının olduğu yerlerdedir. Daha sonra rahmetli babam ve annem de aynı mezarlıkta bu sakız ağacının karşısına düşen iki yol arasındaki yere defin edilmiştir halen onların da mezarları buradadır. ”Nur içinde yatsınlar mekânları cennet olsun.”
İsyanda ölen dedemin mezarının, Musalla olmasını’ da ben içinde bulunduğum şartlarım gereği, hayatımda sadece bir defa ziyaret etme imkânım olmuştur. Amma ben, sanırım dedemin ölümünün hikâyesinin etkisi altında kaldığımdan, yerini hala bu gün gibi hatırlıyorum.
Evet, bütün bunları anlattıktan sonra gelelim anlatmaya çalıştığım kayıp altınların hikâyesine.
Bu isyanın olmasından ve dedemin yani annemin babasının, bu isyanda ölümünden sonra, dedemin askerlik sonrası Mısır’ an dönerken eve getirdiği her gece dişleriyle sahtesini ayırmaya çalıştığı sayıp sonra da tekrar yerine koyduğu altınlar bu olayların arkasından birden sır olmuş gitmiş kaybolmuştur.
Daha yüzünü gören de olmamış altını koyduğu sandıksa hep boş olarak evde durmuş benim zamanımda’ da bu sandık çocukluğumuzda hala dururdu ve zaman, zaman rahmetli annem bu sandığın hikâyesini bizlere anlatırdı.
Bu kaybolan altın hikâyesini yalnız rahmetli annem değil, aynı zamanda bir iç güveysi olan yine rahmetli babam’ da anlatırdı.
Hatta zaman, zaman evin ya da bağlarımızın bir tarafına gömülmüş olabileceğini düşünerek, çoğu zaman hepimiz arardık. Bu kaybolan altınlara annem şaşkın olduğu gibi, rahmetli babam da onun kaybolması karşısında şaşkındı.
Çünkü onlar’ da gençliklerinde olaya bizzat tanık oldukları için, gördükleri için zaman, zaman nasıl kaybolduğu hakkında fikirler geliştirirlerdi.
Amma benim bu yukarıda anlattığım olayları annemin ve diğer kişilerin ağzından dinledikten sonra içimde bazı şüpheler oluşmaya başlamıştı.
Bunlar ne’ mi diyorsanız, rahmetli dedemin koyu bir Atatürkçü olduğunu biliyorum ve tahmin edebiliyorum.
Çünkü ondan bizlere kalan üzerinde üstünde Arap yazması olan kın içindeki kılıçlar, fildişi kabzalı toplu tabanca (Bunu rahmetli babam sağlığında satmıştır.) sonra gümüş takılar gibi hatıraların yanında içinde bizzat benim gördüğüm elime aldığım öyle bir resim vardı.
Bu resim Atatürk’ün kendi imzasını taşıyan Çanakkale de çekilmiş olduğu belli olan bir resimdi. Bu resme baktığımda bu resmin ona verilmiş olmasından onun ne kadar Cumhuriyetçi Atatürk’ü biri olduğu kolayca anlaşılırdı.
Bu resim şimdi, nerede derseniz onun katili benim çocukluğumdur anısı şimdilik bende saklı kalsın.
Dedemin böyle Atatürk hayranı biri olduğunu düşündüğümde, bütün aramalarımıza rağmen bir türlü bulunamayan ve sır olan, kaybolan altınların, sırlarının bu delibaş Mehmet adamlarından olan isyancı Aslan Mehmet’ isyanının olaylarının içinde saklı olduğunu kayboluşunun bununla ilgili olduğunu düşünmekteyim.
Yerinde harcandıysa helal olsun. 06 Ocak 2017

Bu unutamadığım anımı, okuyanlarla ve belki okur diye düşündüğüm torunlarımla paylaşmak için yazdım. Biliyorum yeni nesil gençlik geçmişe bakmaz ama olsun belki bir gün atalarının atasını merak eden çıkar.

Ahmet Yüksel Şanlı er
7:09pm 01-02-2017
A.Yüksel Şanlı er
Sebepsiz endişeler.

Yine sebepsiz endişeler içindeyim.
Bu gün.
Vesvese yüklüdür halim.
Ağır başlı gölgeler dolaşmakta etrafımda
Ve!
Taş kesti, gözlerim.
Gözlerim bu gece, karşımdaki ilah gibi yükselen, Selvilerde dalgın.
Ruhum kuşkuları içinde yorgun.
Gecenin ikinci yarısında..

Kül rengine boyandı gökyüzü.
Alev, alev.
Gecenin ikinci yarısındayım.
Şehri doldurdu, ateş böceklerinin olanca kalabalığı
Geceyle oyun oynamakta
Bu şehir!
Kuzey rüzgârın uğultusu altında çaresiz
Üzüntülü, ağlamakta.

Ayaz çıktı.
Kayboldu şehir kaynaşan kükürt sarısı bulutlarda gecenin ikinci yarısında
Üşüyorum
Üşüyorum, dalgın bakarken Selvilerin gölgesindeki mahallenin sokaklarına
Bu gölgeler bu Selviler
Bu gece bana, ölümü hatırlatmakta.

01 Ocak 2017
Ahmet Yüksel Şanlı er
Messages: 91 until 105 of 117.
Number of pages: 8
Newer2 3 4 5 6 [7] 8Older